Sanat, bazen bir söz, bazen bir desen, bazen de bir sessiz bakışla dile gelir. Bazı sanatlar vardır ki sesi yoktur ama söyledikleri çoktur. İşte bu sessiz anlatım biçimlerinden bir…

Sanat, bazen bir söz, bazen bir desen, bazen de bir sessiz bakışla dile gelir. Bazı sanatlar vardır ki sesi yoktur ama söyledikleri çoktur. İşte bu sessiz anlatım biçimlerinden biri de minyatür sanatıdır. Her ne kadar küçük boyutlarda icra edilse de, içinde taşıdığı mânâ ve zarafetle bir medeniyetin büyüklüğünü yansıtan incelikli bir sanattır. Bu yazımızda, tarih boyunca İslam medeniyetinde gelişen ve özellikle Osmanlı’da zirveye ulaşan minyatür sanatının estetik, kültürel ve manevî yönlerini keşfetmeye çalışacağız.
“Minyatür” kelimesi, Latince minium (kırmızı kurşun) kelimesinden türemiştir. Batı’da, el yazmalarının ilk harflerinin kırmızı renkle süslenmesinden doğan bu kelime zamanla, küçük boyutlu resimler için kullanılmaya başlanmıştır. Bizde ise minyatür; nakış, tasvir ya da resm-i müsavver gibi adlarla da anılmıştır. Her ne kadar Batı resmiyle benzer teknikleri paylaşsa da minyatür sanatı, bambaşka bir dünya görüşünün ürünüdür. Batı resminde perspektif ve gerçeklik ön plandayken, İslam minyatüründe önemli olan şey hakikatin birebir kopyası değil; hikmetin, sembolün ve anlamın resmedilmesidir.
İslam dünyasında resim sanatı, zaman zaman farklı yorumlara konu olsa da; özellikle kitap süslemelerinde, tarihî olayların, destanların ve ilmî bilgilerin görselleştirilmesinde büyük bir alan bulmuştur. Minyatür bu bağlamda hem sanat hem de ilim dünyasının bir parçası olmuştur. Abbâsîlerden Selçuklulara, İlhanlılardan Timurlulara kadar birçok İslam devleti minyatür sanatına katkıda bulunmuş; ancak bu sanat Osmanlı’da, “Nakkaşhâne” adı verilen atölyelerde zirveye ulaşmıştır. Osmanlı’da, Topkapı Sarayı’ndaki Nakkaşhâne yalnızca sanat üreten bir yer değil; aynı zamanda bir ahlâk ve edep mektebiydi. Burada çalışan nakkaşlar sadece resim çizmez, aynı zamanda ilimle, edeple, sabırla yoğrulurlardı. Bir minyatür sanatçısı için el yeteneği kadar gönül terbiyesi de önemliydi. Çünkü bu sanat bir bakıma bakmayı, görmeyi ve anlamayı öğretirdi. Nakkaş, her çizgiyi titizlikle çizerken aslında kendi nefsini de terbiye ederdi. Her detay, ilmek ilmek sabırla işlenir; her renk, bir duanın eşliğinde sürülürdü.
Tohum
Sendeki İslâm ve îman ödünç olmasın. Senin Allah’tan korkun, orucun, namazın ve seher vakitlerindeki uykusuzluğun ancak …
Tohum
Hepimiz alışveriş ediyoruz ve birbirimizi alışverişe dâvet ediyoruz. Yeniçağın yeni adıyla hepimiz TÜKETİCİYİZ. Her ne k…
Tohum
**Kalbin Fânîlerle Dolu İken Hakk’ı Göremezsin** Ey câhil! Kalbin fânî varlıklarla dolu iken Hakk’ı nasıl görecek? Sen e…