İslam’ın rahmet çağrısı, artık sadece Arabistan topraklarını değil, uzak beldeleri de sarmaya başlamıştı. Hudeybiye Antlaşması’nın sağladığı barış ortamı, Allah Resûlü’nün (sav) te…

İslam’ın rahmet çağrısı, artık sadece Arabistan topraklarını değil, uzak beldeleri de sarmaya başlamıştı. Hudeybiye Antlaşması’nın sağladığı barış ortamı, Allah Resûlü’nün (sav) tebliğ görevini geniş coğrafyalara taşımasına imkân tanımıştı. Bu kapsamda, dönemin büyük hükümdarlarına İslam’a davet mektupları gönderildi. Her biri özenle hazırlanmış, mührüyle şereflenmiş bu mektuplarda, “İslam’a gel ki selâmete eresin” hitabı yer alıyor; insanlığı tevhide, barışa ve merhamete çağıran bir nebevî davet yükseliyordu.
Bu mektuplardan biri de Mısır’ın o dönemdeki Hristiyan yöneticisi Mukavkıs’a ulaştı. Mukavkıs, mektubun içeriğine samimi bir imanla icabet etmese de Peygamberimiz’in sözlerine hürmet gösterdi. Gönderilen elçiye ikramda bulundu, cevapla birlikte bazı hediyeler takdim etti. Bunların arasında zarif kumaşlar, değerli eşyalar ve bir bineklik katırın yanı sıra iki kadın da vardı: Mâriye ve kız kardeşi Sîrîn.
Ancak o hediyelerden biri, tarihin akışında bambaşka bir iz bırakacaktı: Hz. Mâriye. O, sadece bir hediyeden ibaret değildi; kaderin Medine’ye sevk ettiği, Allah’ın takdiriyle nübüvvet hanesine katılacak müstesna bir kadındı.
Tohum
Sendeki İslâm ve îman ödünç olmasın. Senin Allah’tan korkun, orucun, namazın ve seher vakitlerindeki uykusuzluğun ancak …
Tohum
Hepimiz alışveriş ediyoruz ve birbirimizi alışverişe dâvet ediyoruz. Yeniçağın yeni adıyla hepimiz TÜKETİCİYİZ. Her ne k…
Tohum
**Kalbin Fânîlerle Dolu İken Hakk’ı Göremezsin** Ey câhil! Kalbin fânî varlıklarla dolu iken Hakk’ı nasıl görecek? Sen e…