Beşerî bir varlık olan insan için, dönem dönem zorluklar ve kolaylıklarla geçen zamandan oluşmaktadır hayat. Gençliğin, güzelliğin, sağlığın, zenginliğin, makam ve mevki gibi kendi…

Beşerî bir varlık olan insan için, dönem dönem zorluklar ve kolaylıklarla geçen zamandan oluşmaktadır hayat. Gençliğin, güzelliğin, sağlığın, zenginliğin, makam ve mevki gibi kendisine verilen nimetlerin nereden ve kimden geldiğini unutarak, belki zaman zaman da nisyanlara kapılarak, kâh doğru kâh yanılgılarla yaşayandır insan. Câhillik cehâlet nedir diye sorgulandığı zaman, büyük çoğunluğun verdiği cevap aynıdır. Okula gitmemiş, okuryazarlığı olmayanlar diye söyleyiverirler hemencecik. Okuryazar olmak, çeşit çeşit üniversiteleri bitirmek, belli makam ve mevkilere gelmek, insanın özünde kanıksanmış, kişiliğini kaybettirmiş olan asıl cehâleti kapatmıyor. Nerede yanlış yaptık, neyi gözden kaçırdık da toplumda bu kadar büyük bir hızla ahlâkî çürüme başladı? Genel olarak baktığımız zaman; okumuş-okumamış, zengin-fakir, sağcı-solcu, muhafazakâr diye adlandırılan bütün kesimlerde, toplumun hiç de azımsanamayacak büyük bir çoğunluğunda; kendi ideolojileri, yaşam amaçları, idealleri ve bulundukları çizgiden saparak büyük kopuşlar olduğu görülmektedir. Oysa ki insan bu hayatta; bir amacı, bir hedefi olduğu sürece yaşadığının farkına varır. Burada en önemli nokta ise; neden dünyâya geldiği, yaşama nedeninin ne olduğu, kendisini mutlu eden, sonsuz huzûra götürenin hangi duygular, eylemler olduğunun farkında olması ve bunları sorgulayabilmesidir. Maalesef günümüz dünyâsında dayatılan yaşam şekli ve temelden verilen eğitimlerin sâdece maddesel odaklı olması sebebiyle insanlar gerçeklikten uzaklaşarak, her şeyi yapmaya hakları olduğu düşünüyor, bunun onların özgürlük alanına âit olduğunun kabûl edilmesi gerektiğine inanıyorlar. Gerçeklik dediğimiz zaman insanın yaratılış fıtratı ve onun üzerine verilen sorumluluklar akla gelmektedir. İnsan, Allâhu Teâlâ’nın yeryüzündeki halîfesi konumundadır.
Yüce Allah (cc) önce melekleri yaratmıştır. Onlar, her an ve her zaman Rablerini zikreder, O’na itâat ve ibâdet ederler. Meleklerin yaratılış özelliklerinde yeme-içme ve benzeri nefsî istekler bulunmamakta ve onlar kendilerine emrolunanları yerine getirmektedirler.
Allah (cc) yeryüzüne halîfe kıldığı insanoğlunu yaratmayı dilediği vakit meleklere: “Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım.” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbîh ediyor ve seni takdîs ediyoruz.” dediler. Allâhu Teâlâ: **“Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”**1 buyurdu.
Evliliğe Dair
**"Bizim iki yaşında bir kızımız ve üç buçuk yaşlarında bir oğlumuz var. Ben baba olarak çocuklarımın banyolarına yardım…
Evliliğe Dair
Korku, başa gelmesi muhtemel bir şeye karşı duyulan endîşe, umut da elde edilmek istenilen şeye karşı kalben ilgidir. İk…
Evliliğe Dair
Çok eskiden büyük mü büyük bir ormanda bir kaplumbağa yaşarmış. Bu kaplumbağa çok yavaş hareket ettiği için bu durum onu…